Fidan: Suriye’de Kürtlere tüm hakları verilmeli

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TV100 televizyonunda katıldığı programda, Suriye’ye yaptığı ziyaretle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Suriye’nin başkenti Şam’a ziyaretini iyi ve verimli olarak niteleyen Fidan, “Şam yönetimi ile YPG arasında varılan anlaşmanın üzerinden geçtik. Özellikle Türkiye olarak bizim ne türden endişelerimiz var, ne türden sorularımız var, onları kendileriyle görüşme imkânımız oldu” dedi.
“Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var, özellikle başta güvenliğimiz olmak üzere” diyen Fidan “Suriye’nin içinde bulunduğu belli şartları suistimal eden terör örgütleri vardı. O konuları görüşmek, mevcut gelişmeleri gözden geçirmek ve iki ülke arasındaki diğer gündeme gelmesi gereken bazı konular var, enerji ve diğer yardım konuları, bunların hepsini ele aldık. İyi ve verimli bir ziyaret oldu. Beraberimizde sayın Savunma Bakanımız vardı, MİT Başkanımız vardı. Bu konularda da çok detaylı, önemli görüşmeler yaptık” ifadelerini kullandı.

Suriye Demokratik Güçleri komutanı Mazlum Abdi ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed ŞaraFotoğraf: picture alliance/AP/SANA
“Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor”
Fidan, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Heyet Tahrir Şam (HTŞ) arasında varılan mutabakata ilişkin olarak “Suriye’deki yeni yönetimin Suriye’deki Kürtlere eşitlik haklarını vererek buradaki zulmü ve tarihsel haksızlığı artık gidermesi önemli. Buna mukabil bölgede gayriresmi olan terör faaliyetlerine bulaşan bütün silahlı unsurların tekrar denklem dışına çıkması hayatın normale dönmesi, artık Kürt, Arap, Türkmen, Hristiyan, Sünni, Nusayri bütün nüfusların normal bir hayata dönmesi elzem” dedi.
Fidan “Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor. Ama buna mukabil oradaki terör yapısının ortadan kalkması, silahlı unsurun bütün imkan ve kabiliyetlerini devlete teslim etmesi gerekli” diye konuştu.
Fidan “İnşallah çok fazla kan dökülmeden sulh içinde normal hayata geçiş olur, terör biter. YPG’nin işgali altındaki yerlerden Araplar kurtulur. Herkes kendi yerine döner. Kürtler kendi köylerine döner, Araplar kendi köylerine döner, Türkmenler döner ve hayat normale döner. İstediğimiz bu. Ama devlet ordusu, polisi dışında başka unsurların elinde silah bulunduğu, bu silahla bir yeri işgal ettiği, orada kanunsuz güç kullandığı bir ortamda tabii ki bir çatışması kaçınılmaz” dedi.
“Otonomi ve özerklik konusunda taviz olduğunu düşünmüyoruz”
Anlaşma maddelerinin farklı yorumlanmasına ilişkin Fidan “Orada otonomi veya özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz. Bu, çağdaş ve iyi bir şey de değil. Özellikle bizim coğrafyamızda hiç iyi bir şey değil. Birisini otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona zaten farklı muamele ediyorsunuz” diye konuştu.
Fidan “Belli siyasi çevrelerin yıllar içinde geliştirdiği belli bir dilin farkında olmadan Kürtleri azınlık yapmaya doğru itmeye çalışması, bunun kime ne menfaat getirdiğini ben hiçbir zaman için anlayamadım. Bu, o halka iyilik değil. Burada hiç kimsenin kendisini azınlık hissetmeden ama eşit imkanlardan istifade ederek daha büyük bir refahın özel bir parçası olduğunu hissetmesi. Bizim yaşadığımız coğrafyada bir yeri otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona ayrı muamele edersiniz, geri kalan refahtan istifade etmez. Buna hiç gerek yok. Suriye büyük bir ülke. Ben böyle bir anlayışın olduğunu düşünmüyorum, Suriye’deki yönetimin de böyle bir anlayışı yok. Oradaki talebin de ben bu yönde olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Suriye’deki YPJ savaşçılarıFotoğraf: DELIL SOULEIMAN/AFP/Getty Images
ABD’nin desteği YPG’ye “sahte umutlar” veriyor
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Suriye’deki askeri varlığına dair de “Amerikan askeri varlığının bizim için en büyük problemi PKK ve YPG ile yaptığı iş birliği ve verdikleri destek. Bu sorun alanı ortadan kalktığı zaman diğer konu başka gözden geçirilmesi gerekiyor, yani oradaki ülkeleri, daha geniş çerçeveyi ilgilendiren bir konu” diyen Fidan şöyle devam etti:
“Bu destek devam edecek mi etmeyecek mi? Bizim meselemiz bu. Biz konuya bu açıdan bakıyoruz. Çünkü bu destek türü PKK/YPG’ye de sahte umutlar veriyor, sahte gelecek hayalleri kurdurtuyor. Halbuki daha rasyonel, daha sahici, daha pozitif hayatlar mümkün. Umarım bu konuda Amerika da doğru olanı yapacaktır diye düşünüyorum.”
Türkiye Dışişleri Bakanı ABD’nin dış politikasını rasyonel zeminde yürütmesi hâlinde Türkiye ile dost olması gerektiğini ancak “başka birkaç ülkenin aklına ve daha kimliksel yaklaşıma, ideolojik yaklaşıma giderse” bambaşka bir sonucun ortaya çıkacağını belirtti.
IŞİD ile mücadele de ele alındı
Şam ziyaretinde IŞİD ile mücadelenin de ele alındığını ifade eden Fidan “Geçtiğimiz hafta Ürdün’deydik. Ürdün’de Türkiye’nin çerçevesini önceden oluşturduğu DEAŞ’ a karşı mücadele platformunun temelleri atıldı. Suriye bunun önemli ayağı. Çünkü Suriye’de ve Irak’ta DEAŞ’ın tekrar neşvünema bulmaması fevkalade önemli. Bununla ilgili görüşmelerde bulunduk. Yeni mekanizmanın teknik özellikleri, parametreleri nasıl olabilir ona biraz baktık” dedi.

Suriye geçici yönetiminin lideri Ahmed ŞaraFotoğraf: IMAGO/ABACAPRESS
“Yeni yönetim rövanşist davranmayınca provokasyon yapıldı”
Fidan, Suriye’de Alevilerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerdeki çatışmalara ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Fidan “Toplumsal yaralar çok taze olduğu bunların provokasyona müsait olan bir yönü de var. Hikmetli olan davranış da bu provokasyondan uzak durulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin provokasyon uyarısında bulunduğunu belirten Fidan “Önemli olan bu türden provokasyonlara karşı alacağınız idari ve siyasi tedbirler, öncesinde, esnasında ve sonrasında. Bu provokasyon özellikle Nusayri kesimin provoke edilmesine yönelik bir proje olduğunu görüyoruz” dedi. Fidan “Eski rejim unsurlarının bir tuzakla hükümet birliklerine saldırması, belli miktarda askeri öldürmeleri ve akabinde ortaya çıkan sivil unsurların da karıştığı iki taraftan bir konu. Özellikle Nusayri ve Sünni hassasiyetinin bulunduğu bir yerde, yakın tarihinde bazı acıları yaşamış bir toplumun, yaraları bu kadar tazeyken aslında provokasyona açık bir yaranın olduğu ortada” ifadelerini kullandı.
Fidan 8 Aralık’ta Şam’da iktidarı ele geçiren yeni yönetimin, Nusayri sivil kesime yönelik rövanşist yaklaşıma gitmediğini belirterek “Yeni yönetim böyle bir rövanşist tavra girmeyince gerçekten aklıselim, makul, herkesi kucaklayan, yaraları bir an önce sarmaya odaklı bir yaklaşım sergileyince bu sefer umduğunu bulamayan belli çevreler provokasyonu kendileri örgütlediler” dedi. Ahmet Şara liderliğindeki yönetimin sorumluların bulunacağını açıklaması ve bir mekanizma oluşturulmasının önemli olduğunu söyleyen Fidan “Ben ve arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde aynı yaklaşımın devam ettiğini gördük. Türkiye olarak bizim baştan beri nasihatimiz bu. Anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir ülkenin bütün vatandaşlarına eşit muameleye gitmesi ve bütün toplumun kesimlerinin birbirini kucaklamasının esas olduğu bir anlayıştan söz ediyoruz. Ben o anlayışın kabul gördüğünü düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Suriyeli mülteciler geri dönecek mi?
“Normal hayata dönülmeden gerek Türkiye’de bulunan gerek civar ülkelerde bulunan mültecilerin dönmesi de mümkün değil. Bu bir süreç alacak. Şu anda belirli gelişmeleri az da olsa görüyoruz. Daha 3 ay oldu” diyen Fidan “Önemli olan güvenliğin, istikrarın sağlanması, tesis edilmesi. Bu zemin üzerine tabii ki ekonomik gelişme, temel hizmetlerin götürülmesi konusu da ağır ağır bina edilecek. Bu konuları da çok sistematik bir şekilde ilgili Bakan arkadaşlarımız da takip ediyorlar” açıklamasında bulundu.
Türkiye – Avrupa Birliği ilişkileri
Hakan Fidan, Donald Trump dönemiyle birlikte Avrupa’nın değişen güvenlik mimarisi ve Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkilere de değindi.
“Avrupalılar şunu görüyorlar: Uzun yıllardır, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren kendi güvenliklerini ABD’ye bağlamışlar. Amerika’nın oluşturduğu güvenlik şemsiyesi altında refah alanı var. Amerika’nın koruyucu çemberini kaldırın, refah ve demokrasi ortamının bu şekilde ortada durmayacağını herkes biliyor zaten” diyen Fidan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama şöyle bir yanılgı var. Avrupalılar uzun yıllar bunu kendilerinin yaptığını düşündüler, aslında bu çok kuşatıcı güvenlik şemsiyesini unuttular. Amerika ‘Ben bu şemsiyeyi çekebilirim’ diye, fikir bazında bile artık sürekli konuştuğu zaman şöyle bir şey çıkıyor. Benim kendi güvenliğim Amerikan seçmeninin tercihine bağlı olmamalı, o zaman ben kendi bir şey yapmalıyım. Bu konuda Trump’ın attığı ileri adımlar Avrupalıları tabii ki daha da panik hâle getirdi.”
Avrupalıların rasyonel bir çıkarım yaptığını söyleyen Fidan şöyle devam etti:
“Dediler ki, biz bundan sonra kendi güvenliğimizi yüzde 100 Amerika’ya bağlayamayız, şu an için, özellikle Ukrayna meselesinde Amerika ile çok yakın temasta olmak onların desteğini daima almamız gerekiyor, ona göre hareketleri var. Fakat orta ve uzun vadede Amerika’nın sağladığı kabiliyetleri kendilerinin geliştirip artık Amerika’dan güvenlik konusunda bir bağımlılığı azaltmaya yönelik şey başladı. Bunu hiç kimse geri çeviremez. Amerika gelse, tekrar konuşsa bunu geri çeviremez. Cin şişeden çıktı, derken ben bunu kastettim.”
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik perspektifinin hâlâ bir “stratejik öncelik” ve bir “milli pozisyon” olduğunu söyleyen Fidan “Fakat AB’nin aynı şekilde konuyu ele almadığını görüyoruz. Yeni değişen güvenlik sisteminde Türkiye-AB ilişkileri veya Türkiye-Avrupa ülkeleri ilişkileri hangi perspektifte nasıl ilerleyecek, neler yapılabilir? Bu konuda sahici tartışmaların, iyi niyetli açılımların beklenebileceğini söyleyebilirim. Şu anda her şey muhtemel senaryolar ve varsayımlar üzerinden götürülüyor. Daha gerçekçi olaylar önümüze çıktıkça bir müzakere sürecine evrileceğiz. Biz bir şey yapıyorsak muhakkak bir şey de isteyeceğiz, olmadan olmaz” dedi.
ANKA /EC,CÖ
DW Türkçe’ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?